İğneada ve Longoz Ormanları
İğneada
Marmara Bölgesi’nde bulunan Kırklareli ilinin Demirköy ilçesine bağlı bir beldedir. Karadeniz’in en batısında, Trakya’nın ise en doğusunda, çok geniş koyu olan, Istranca (Yıldız) Dağları’nın yeşilini, Karadeniz’in mavisini almış bir doğa harikasıdır. İstanbul’a 250 km, Kırklareli şehir merkezine 97 km uzaklıkta bulunur.
Denizi, gölleri, Longoz ormanları, tarihi ve kültürüyle ilgi çeken İğneada, şehir hayatından yalıtılmışlığı sayesinde bugüne kadar büyük oranda korunabilmiştir. Bir ekosistemler zinciri olan İğneada’da tuzlu su gölleri, kıyı kumulları ve bataklıklar bir arada bulunur. Kuşlar için önemli göç yolları üzerinde bulunan bölge, göçmen kuşlar için hayatî bir konaklama alanıdır. Dar bir alanda, birbirinden farklı ve yüksek koruma değerine sahip ekosistemlerin iç içe bulunması, bölgeyi yalnızca Avrupa ölçeğinde değil dünya ölçeğinde de önemli hale getirmektedir. İğneada’daki doğal ortamın bize bahşettiği en önemli lezzet orman balıdır desek abartmış olmayız. Gerçekten de İğneada’nın organik balı meşhurdur ve mutlaka tatmanız gerekir.
İğneada tarih öncesi çağlardan beri önemli yerleşim birimlerinden biridir. Neolitik dönemden itibaren Tunç ve Demir Çağlarında yoğun olarak insanların yaşadığı tarihî belgelerden anlaşılmaktadır. İlk dönemlerde siyasi birlik kuramamış yerli Trak toplumlarından olan Thyn’ler, birbirinden bağımsız beylikler veya şehir devletleri halinde bölgede hâkimiyet kurmuştur. Ancak bölgeye gerek batıdan gerek doğudan akınlar hiçbir zaman azalmamıştır. Bunlardan en önemlileri 1400’lü yıllardan itibaren batıdan gelen göç dalgası olmuştur. Antik Yunan kültürel dominasyonu hiçbir zaman bölgeden eksilmemiştir. Bunların yanında çok daha uzaklardan gelen Pers Kralı Daryus MÖ 513’te bile bölgeyi bir süreliğine kontrolü altına alabilmiştir. MÖ 4. yy.’da Makedonya Kralı II. Filip tarafından tüm Trakya istila edilmiştir. Daha sonra bölgede Keltler, onun akabinde de Roma egemenliği dikkat çeker. Ostrogotlar tüm Trakya’yı istila etmiş, bu istila sırasında İğneada da önemli oranda tahrip edilmiştir.
İğneada MS 441-447 yıllarında bu kez Hunların istilasına uğrar. İğneada Bizans hâkimiyeti boyunca da Balkan toplumlarının devamlı tehdidi altında kalmıştır. Osmanlı Sultanı I. Murat, Bizanslılardan 1362 tarihinde İğneada’yı alır. İğneada’nın fethini yöneten komutanın adı İne Bey’dir. Buraya kendi adını verir ve “İneada” adı zamanla İğneada olur. İğneada çevresinde yörenin tarihine ışık tutan birçok tarihî yapı yer alır. Sivriler köyünün Çatalarmut mevkiinde Cenevizlilere ait yıkılmış kalelere rastlanmaktadır. Ayrıca köy içerisinde Traklara ait evleri andıran eski yapılı sazlık evler bulunur. Yine Sivriler köyünün Erikli bölgesinde Traklara ait mezarlıkların olduğu söylenmektedir. Longoz ormanı içerisinde Traklara ait kazıklar üzerine oturtulmuş ahşap ev kalıntıları olduğu söylense de hala tam yeri bulunamamıştır. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde 1660 yılında İğneada açıklarından geçerken Bulanıkdere’nin denize döküldüğü yerde çatısı kiremitli yaklaşık 300 evde Rumların yaşadığını yazmıştır. İğneada açıklarında birçok gemi batığı da yer alır. 2. Dünya Savaşı sırasında Yahudileri taşıyan bir gemi maalesef bu sularda batırılmıştır. İğneada Parkı yapımında da Osmanlı dönemine ait birçok top ve gülle bulunmuştur. Bu toplar tehlikeli olacağı düşüncesiyle patlatılmıştır.
İğneada, Karadeniz’e kıyısı olan bir sahil beldesidir. İğneada’ya av tutkunları da gitmektedir ancak bu tutku doğal hayata zarar vermekten başka hiçbir sonuç doğurmadığı için İğneada’ya, dağlarında ava çıkma amacıyla gitmenizi tavsiye etmiyoruz. Öte yandan İğneada için çimento fabrikası ve nükleer santral projeleri konuşulmaktadır ancak İğneada gibi bir cennete bu kötülük yapılmamalıdır. Doğaya verilen zarar insanoğlunun geleceğini tehlikeye atmak demektir. İğneada’nın doğal koşulları doğa sporları için oldukça elverişlidir. “Trekking” ismiyle de bilinen orman yürüyüşünden, kürek sporuna, off-road ve moto-cross gibi ekstrem spor dallarına kadar her türlü sporu İğneada’da yapabilirsiniz. İstanbul’a yakınlığı sayesinde özellikle hafta sonları ekstrem spor tutkunları yaz-kış demeden İğneada’ya antrenman yapmak için gelmektedir. Söz konusu spor dallarının ormanlık alanın her yerinde yapılamadığını, sadece izin verilen alanlarda yapılabileceğini lütfen unutmayınız. İğneada’nın sahip olduğu eşsiz ekosistemi korumak için her önlem alınmaktadır.
Masmavi Karadeniz manzarası, her mevsim güzel ve tertemiz havası, yemyeşil uçsuz bucaksız ormanı, 20 km uzunluğu aşan sahil şeridi, geniş lezzet yelpazesi, koruma altındaki 7 gölü, kuş cenneti, sükûnet ve huzur vadeden tatil olanakları, organik tarla ürünleri ve orman balı ile “Trakya’nın incisi” olarak bilinen İğneada, onu doğasına saygı duyarak keşfedecek yeni misafirlerini bekliyor.
kaynak : gezimanya.com
Longoz Ormanları
Yıldız (Istranca) Dağları’ndan Karadeniz’e doğru akan derelerin beslediği Erikli, Mert ve Saka göllerinin, önlerindeki kumul dolayısıyla ilkbaharda fazla gelen sularla şişerek geriye doğru taşması ve düz araziyi kaplaması sonucunda oluşmuştur. Kış ve ilkbahar aylarında tamamen sularla kaplı olan yaz ve sonbahar aylarında ise suyu çekilen bu ormanlar oldukça boylu (8-15 metre) karışık orman ağaçlardan oluşan bir floristik kompozisyona sahiptir. Bu karışık ormanları dişbudak, kayın, saplı meşe, sapsız meşe, ova akçaağacı, çınar yapraklı akçaağaç, üvez, ıhlamur, kızılağaç, mürver, kızılcık, karaağaç ve gürgen gibi ağaçlar oluşturur. Zengin bir orman altı florasına sahip olan bu ormanlar, alüvyal toprakların mikro-organizma faaliyetinin yoğunluğu nedeniyle çevresine göre daha sıcak olup burada yetişen ağaçlar ve diğer bitkiler daha erken vejetasyona başlarlar.Bu ormanların mevcut durumlarını korumaları yüksek taban su seviyesine bağlıdır. Gerek Avrupa’da gerekse Türkiye’de nadir bulunan bu ormanların habitatlarının korunması büyük önem arz etmektedir. Longoz (Subasar Ormanı) Nedir? Longoz, denize doğru akan derelerin getirdiği kumların birikerek kıyıda set oluşturması ve dere ağzını kapatması sonucu akarsuyun biriktiği yerde oluşan bir özel ekosistemdir. Yalnızca belirli ağaç (örneğin, dişbudak, kızılağaç, vs), bitki (örneğin, göl soğanı, su menekşesi, vs) ve kuş (örneğin, kara leylek, balıkçıl, vs) türleri bu yaşam ortamını tercih ederler. Bu ekosistemin devamlılığı için en temel koşul, bol suyun devamlı var olmasıdır. Su, getirdiği kil ve organik materyal ile bu sahaların topraklarını mineral ve organik materyal yönünden zenginleştirir. Bu sucul ormanlar yağmur ormanları gibi gürdür. Bununla birlikte, yağmur ormanları gibi sadece yağışa ve hava nemine değil, daha çok ‘taban suyu’na bağımlıdır. Bu özellikleri ile tropikal bölgelerin ‘mangrove’ ormanlarına benzer. Longoz ormanları nadir rastlanan ekosistemlerdir. Türkiye’de İğneada (Kırklareli), Acarlar (Sakarya) ve Sarıkum’daki (Sinop) longoz ormanlarının yanı sıra, Kızılırmak Deltası’nda da (Samsun) longoz niteliğine sahip ormanların çok küçük kalıntıları kalmıştır. Bunların dışında yeterli büyüklük ve kapalılığa sahip alüvyal-subasar orman kalmamıştır. Bu nedenle elimizde kalan son longoz ormanlarının varlıklarını sürdürmeleri çok önemlidir.
kaynak : longozukoru.org